Pazartesi, Mayıs 15, 2006

Yalnız, yola çıkmadan şu Piyer işini de sağlama bağlamak istiyordu. Doğrusu aranırsa, Piyer, şu son günlerde evden dışarı hiç çıkmamıştı; Vasiliy'in evinden dışarı demek istiyorum, orada kalıyordu ya. Pek de acayip davranıyordu, içi içine sığmaz bir hali vardı. Elena'nın yanında dut yemiş bülbüle dönüyordu...birine abayı yakanlar sevdiklerinin yanında hep öyle olurlar ya. Ne var ki, daha ona 'seni seviyorum' dememişti.
Lev TOLSTOY Harb ve Sulh

gerçekten böyle midir?
yoksa konuşacak birşeyinin olmamasına giydirilen bir kılıf mıdır bu?

yalnız otobüs yolculuğumda bunu düşündüm hep;
bir sonuca varamadım.

neden bu kadar hüzünlü olduğuma ve neden buraya bu yazıları yazdığıma da bir anlam bulamamaktayım.

ama sanırım her zaman ki gibi söyleyecek sözlerimin olmadığına inandırmaya başladım kendimi;
bu bende itici güç olmasına rağmen anlık saçmalamalara ve üzüntülere neden oluyor.
kasmamak lazım der büyüklerimiz.
kasmadığın zaman her şey daha yolunda olur derler.
ama yine de benliğimi rahatsız etmekten kendimi alamıyorum,
neden zor hissediyorum herşeyi bu kadar?
iki kelimeyi kurmak evlendirip cümle yapmak bu kadar kolayken benim için
neden manifestomun 2. maddesini hatırlıyorum durmadan ve neden bu kadar rahatsız oluyorum böyle olmaktan?

lanetledim kendimi yalnız otobüs yolculuğumda Elgar 'ı dinleyerek

yine ben, ben olmaktan çıkıyorken,
kim tutacak beni kendimden başka?

o an vizörüm yanımda olmalıydı ki
o kırmızı ışıkların
dağalışıyla kendi parçalanmamı
anlatmalıydım kendime.
ve aslında o ışıkların dağılışına
otobüsün kirli camlarının neden olduğunu
ya da bakış açımdan ileri geldiğini
anlatabilmeliydim.

Hiç yorum yok: