Pazar, Ağustos 31, 2008

saksılar aldım,
içlerine çiçekler doldurdum.
eskiciden eskiyeni dolap aldım
üstüne yepisyeni televizyonumu koydum,
gittim kulplarını değiştirdim.
fotograflarımı karıştırdım.
dijitalden çok önceki o elle tutulan filmleri kokladım
anılar saçtım etrafa,
geçmişi yokladım.
kabuslar gördüm sonra, gizli kalmış sandıkları açmak bozuyor ruh halini insanın..
sevmediğin, inanmadığın işi yapmak zorunda olmak gibi: geriyor adamı.
,
yeni kıyafetler aldım kendime
almaya çalıştım daha doğrusu.
mutsuzluk içinde kıvrandığım o çok şahane alışveriş merkezinde
kendimi olduğumdan daha yalnız, daha aptal, daha savunmasız, daha çirkin hissetim.
tabii ki olmadı denediklerim,
her tarafı ayna olan o soyunma kabinlerinden kaçamadım.
'mutsuzluk sardı dört bir yanımı. baktığım her yerde kilolarım duruyor.' adlı şarkıyı sesli sesli haykırdım.

fark ettim sonra;
ben ancak bir kitapçıda mutlulukla para harcayabiliyorum.
çünkü orda kendinin bilgisiz olduğunu kabul ediyorsun,
kabul ettiğin için alıyorsun.
kimse seni yargılamıyor. yargılayamıyor. çünkü bilgisizlik yargılanacak bir şey değil. o açlığı azıcık hissetmiş bir insan başkasının bilmediğini, sırf kendi biliyor diye, yargılayamıyor; bilmediklerin için ordasın sen, bu kadar.
oysa bir alışveriş merkezinin soyunma kabininde bedenini beğendirmek için yargılanıyorsun.
beğenilmiyorsan mutsuz, beğeniliyorsan para harcayan biri oluveriyorsun. alamıyorsan dışlanmış, alabiliyorsan bir bütünün parçası oluveriyorsun.
ve evet belki de ben mutsuz, alamayan biri olduğumdan, dışlanmışım. dışlanmışlığımın yüzüme vurulmasından, her defasında aynı şeyi yaşamaktan çok sıkıldım.
insanları etiketlemekten bıktım. yoruldum durmadan yüzüme vurulmasından.

iki damla göz yaşı dökmek değiştirseydi keşke her şeyi. mesela o göz yaşlarıyla 6-7 kilo verseydim.
acaba mutlu oluverir miydim??


insan denen soysuz yaratık, uyan artık. tatminsizliğin yüzünden daha ne kadar hırpalayacaksın, hırpalanacaksın?

acı gerçeklerin ardında gizlenen gök kuşağını gör artık. kendine eziyet edip durma. yanlışlar yaptıysan da bu yanlışları sadece sen yapabilirsin, çünkü insansın. ders almaya bak hatalarından, yanlış insanlarla arkadaşlıklarından, kötü huylarından arınmaya bak. olmuyorsa da boşver. geleceğe bak. düşünüp durmanın ne sana ne de dünyaya bir faydası var.

bir küçük çocuktum ilk defa yatağa uzandığımda. ne olduğunu anlayamamıştım. şimdi kendimi büyümüş gibi hissediyorum. daha fazla alçalamazdım gözümde. kendi gözümde bu kadar düşemezdim. düşünce de fark ettim; ölmedim bu yüzden. kendimi kaybetmedim. tosladım bir duvara; yüksekliğine baktım, atlayamadım. etrafından dolaştım. içim yansa da hala o anı düşündüğümde, kendimi affettim.

Salı, Ağustos 19, 2008

sinirliyim çok çok çok çok çok hem de.
hayatıma soktuğum onca gereksiz insan yüzünden sinirlenmek hiç hoşuma gitmiyor oysa.
arkadaş diyip sırlarımı paylaştığım, dost diyip bağrıma bastığım, hatta kardeşim diyip olanca sevdimi sunduğum insanların ne kadar gereksiz, ikiyüzlü ve bencil olduklarını gördükçe içim ürperiyor.

yüzlerine taktıkları 'iyilik timsaliyim' maskelerini çıkarıp atmak, maskelerinin üzerinde zıplamak istiyorum. benmerkezci yaşam biçimlerinin içinde kendilerinden başka aslında kimseyi sevemediklerini anlayamamalarını, anlayabiliyorum. kendilerini bi bok sandıklarından, her şeyi anlayacaklarını sanıyorlar oysa içleri o kadar boş ki... o boşluğu göstermemek için o kadar çabalıyorlar, kendilerini süslüyüp öyle güzel püslüyorlar ki, bir an kaptırıveriyorsun benliğini.

aynı kendileri gibi insanlardan gelen o 'müthişsinnn!' nidalarına o kadar yürekten inanıyorlar ki, senin neden çekip gittiğini düşünmüyorlar bile. cücük beyinlerinin içinde sen suçlusun çünkü. sen ona layık olamadın. bağışlanmayı sen hakediyorsun ya, onlar da seni alttan alıyorlar.
işin komik yanı, sen böyle düşündüklerini biliyorsun. susuyorsun çünkü bu düelloda kazanma şansın yok. sen onlar kadar kaz kafa olamazsın. insanlara değer vermeden onların yanında duramazsın. hatta sevemezsin saygı duymadığın birini. hatta hatta nefret dahi edemezsin. içindeki o kocaman boşluğa katıverirsin o dost bildiklerini de. boşlukta yitip gidiverirler. aynı içinden kalbinden gittikleri gibi.

işin komiği, bu yazıyı üstüne alınacak o kadar kişi var'dı'ki hayatımda, kime ve neye yazdığımı anlamayacak kadar aptaldılar.

Cumartesi, Ağustos 09, 2008

rüya yapar mı bunlar?
bilmem belki dedi iç ses. üstünü okumaya pek bi üşendim.
son bölümlerini izledim avatar'ımın. evet o benim biricik avatarım.)
hüzünlendim sonra, geçmişten kalan üç beş hatıraya bakmak gibiydi, aynı onun kadar hüzün vericiydi.
geçmişten gelen mektupları okumak mesela, fotograflara bakmak sanki ordaki sen değilmişsin gibi
kalakalmak.
ne olmuş lan bana dedi iç ses. yalnızlığın dibindeyken yankılanıyor niyeyse onun sesi.
işte eko yaptı içimde, duvarlarıma çarptı. hava bükme hareketleri yaptı bünyemde; o kadar güçlüydü.
anlayamadım ben hala niye taktığımı. eğlenirken bir güncük olsun, kendime neden ihanet ettiğimi.
bilemeyeceğimde sanırım.
meraktan ölen kediler gibiyim, son miyavlamalarımı yaşıyorum oysa. artık merak etmiyorum insancıkları. onların fotograflarını, onların iletilerini, onların konuşmalarını. etmeyeceğim ya da. şu ufacık kedide usulcacık oturursa, kıvırırsa kuyruğunu oturursa uslu uslu yanı başıma.

sonra kapı çaldı filmde. taa uzaklardan gelen bir yabancı, kendi geçmişimden yabancı kaldığım bir anı geldi yanıma. nasıldı o şarkılar? işte o şarkıları dinlemek gibi. rüyada olmak gibi durum aslında. ne uyanabiliyorsun ne de uyanmak istiyorsun. temiz evindeoturmakdüşünmekbağırmakkızmakhattaağlamak hoşuna gidiyor.
noldu lan bana dedi iç ses. niye beni taklit ediyorsun dedi sonra. hırpaladığın yetmedi mi kalbi mi? sevginle boğduğun? iç dünyamı dikizlediğin? ahkam kestiğin? yetmedi mi sana küçük kedi? hey gidi iç ses hey.

hava bükme hareketleri yaptım sonra büküp sözcükleri geldikleri yere gönderdim. kapıyı kapatıp arkadan 3 defa kilitledim.

rüya yaptırır mı bunlar?
en iyisi arkasını bir okuyalım dedi iç sesim.
kalakaldım.
dönüp gelebilmeme. bu kadar güçlü kalabilmeme. tek kelime etmeden susup, içime gönderebilmeme meraklı kediyi.

hey gidi iç ses hey.
dışarımdaki sen olsan dünyam nasıl olurdu acaba??