Salı, Aralık 14, 2010

If you are not broken,
Then no matter what you say or do,
You are just an ordinary person...

Your wrongs are wrong and you have no rights to do them.
You have to regret, you have to apologize
but if, you are broken...
It must be a wonderful life to live,
you could be special once in your lifetime, with that luck you could be loved by those special people...

I am so lost, again.
No surprise for me, it is just me. me, the stupid in the mirror of my mind. me, the ordinary; with needs.
I am so lost
I cry a lot for being something
and now I am watching myself that became nothing. No surprise for me. I deserve this ignorance. I deserve this pain. I am ordinary, I am nothing but bunch of meat.
I wish I could be happy once in my life, with glory I could rise my hand and say I deserve this happiness. I wish I could be someone, not important but someone that made a change, for better. I wish I could. But I know I am not that special. I know I am not that person.

I wish.
this melodrama is just me, inside me. The wish, is just me, to be someone broken.
What an irony.

Pazartesi, Aralık 13, 2010

Beni hayatta rahatsız eden 3 öenmli şey var:

1- Herhangi bir sebepten ötürü uykumdan uyandırılmak

2- Başka insanların pisliklerini toplamak zorunda olmak

3- Maddi-manevi paylaştığım şeylerin paylaştığım insanlar tarafından değersiz görülmesi

Açıkseçik sorulduğunda tabii ki cevap veremiyorum; ama sinirli bir yapıya sahibim. Parlamalarım, huzursuzluklarım bakidir. İnsanlardan bir kere soğudum mu, bir daha ısınmam zordur. Beni sevmeyen insanları daha çekici bulur, beni seven insanlara daha fazla değer veririm. Eğer herhangi biri benden bir "iyilik" isterse, önce bokunu çıkarmadan bu iyiliği anlayacağını farzederim, kısaca insanların yardım istemelerini bende ego parlatıcı sprey olarak algılamam. Yardım etmeye çalışırım, bu düzenimi bozmak, fazladan çaba sarfetmek olsada. Neden? dediğim gibi bu iyiliğin bokunun çıkarılabileceğini silerim beynimden. Öyle bir veriye ulaşılamaz alt benliğimde. Neden? çünkü öyle yapmamaya dikkat ederim ben; kendim. Sonuçta pişman mı olurum; evet genellikle evet. Bu yüzden şu son 2 haftadır izlediğim "House MD" dizisi bana fazlasıyla şey öğretti. Herkes yalan söyler ve herkes bencildir. Benim söylediğim yalan; insanları önemsemediğim. İnsanları ve duygularını kendilerimkinden üstün tutuyorum, isteklerine "evet" diye cevap veriyorum. Veriyorum, Veriyorum... Sonunda aslında insanların bunu sevgiden değilde çıkardan yaptıklarını kavrayıveriyorum. Kimsenin safça yaklaşamadığını anlayaveriyorum; kendim dahilim buna. Beni sevsin, güvensin insanlar diye "hayır" demiyorum kimseye. Sonra bir bakıyorum bu evetler canımı sıkıyor, böğrümü dağlıyor. Çünkü ben yarın gitsem burdan, arkamdan kimse üzülmez, arkamdan kimse ne iyi kızdı demez, ancak yapmadıklarım hatırlanır; hayırlarım hatırlanır. Sinirliliğim hatırlanır. Ben buyum. Bu kadarım ve asıl sinirimi bozanda bu benim. Bu kadar sinirli olmam, bu kadar tepkili olmam insanlara. Oysa onlarsız çok mutluyum ben; kendimle. Kaçmak kurtulmak istiyorum burdan. İster bu dünya de buna ister benliğimin bölünmüş kişiliği...
Cümleyi tamamlarsam kendimden korkmaya başlıcam gene.