Salı, Mayıs 30, 2006

Pazartesi, Mayıs 29, 2006

hayatımda hiç silemeyeceğim şeylere neden olduğun için teşekkürler pumpkin.
eskiyi deşiyorken şimdi, nedense artık o kadar abukluk görmüyorum.

İyiki öğrenmişim sayende; öğrenmem gerekiyormuş çünkü. Ve iyiki de senden öğrenmişim.
Sahiden de değiştirmeye çalıştığım onca şeyin, aslında önemsiz ayrıntılardan kendime edindiğim problemler olduğunu kavradım, ki halen aynı davranışlar içerisindeyim.
bir kere daha görmemi sağladın kendimi.
parçalanmışlığımı.
başkalarına yüklemeye çalıştığım aşırılıklarımı.

Hatalarımı, hatalarını bir kere daha tartacak mecalim olmasada ilk defa hem kendimi hem de seni suçlu bulmuyorum.

artık ben eski ben olmasamda, eski ben yerine kabulleniyorum herşeyi.
ve
iyiki hayatıma girmişsin ve iyiki de hayatımdan çıkmışsın pumpkin.

Çarşamba, Mayıs 24, 2006

çok küçükken annemlerin uzaylı olduklarına inanırdım.
he-man deki o kötü adam iskeletor (muydu?) gibi olduklarına öyle inanmıştım ki,
bir gün fark ettirmeden içlerine sızıp yakalayacaktım onların iskelet halinde ki bedenleriyle, anlamadığım dilde konuşmalarını..
ama öyle çok korkardım ki iskeletor olmalarıyla yüzyüze gelmekten,
daima kaçardım.
biraz daha büyüyünce ve annemleri iskelet halinde yakalayamayınca kendimin uzayla bir ilişkimin olduğuna inandım.
uzun bir süre anneannemlerin banyosundaki o eski duşu telefon olarak kullandım ve iletişim kurmaya çalıştım.
bazen elimdeki kalemi bıraktım da elimin istediğini çizmesini bekledim. çünkü ancak bu şekilde mantığımı yenip, içimdeki o gizemli gücün ortaya çıkmasını sağlayabilirdim. ve ancak bu şekilde beynimde ulaşamadığım o şifreye ya da haritaya ulaşabilirdim.
uzun süre uğraştım.
sonrasında tetrisin bir sınav olduğuna inandım. ancak oyunu bitirirsem onların yanına gidebilirdim. anlaşılacağı üzere de uzun süre tetris oynadım içimde ki bu inançla...

sonra bir gün aslında yalnız olduğumu ve daima da yalnız olacağımı kavrayıverdim.
ben uzayda olduğuna inandığım arkadaşlarımın yanında değildim işte,
onlar yoktu.
öyle gezegenden özel bir görev için gönderilmemiştim.
annemlerde iskeletor değildi.( bir tanesi öyleydi aslında hala inanırım yani)
anlamam gereken sadece hep yalnız olduğumuzdu.
buna kılıf uydurmaya,
gözlerim çıkana kadar tetris oynamaya,
deli yerine konma pahasına duşla konuşmaya gerek yoktu işte.
bu kadar basitti.

Pazartesi, Mayıs 22, 2006

tahir ile zühre meselesi:
sana KATLANIOMUŞ
tahir ile zühre meselesi:
gibi
tahir ile zühre meselesi:
esas bu bitirir
tahir ile zühre meselesi:
sana olan saygısını

mesela AYDINLANDI
teşekkürler kakamel:)
hiç kendi içime bu kadar dönmemiştim.

hiç kendimi bu kadar net görmemiştim.

hiç kendimi bu kadar iyi saklamayı başaramamıştım.

Pazar, Mayıs 21, 2006

ne zaman öğreneceğim acaba?
daha çok var mı ki?
kendimi o kadar güçlüyken bir kerecik olsun görmek istiyorum,
ölmeden görmek istiyorum gerçekten.

ne zaman gerçekten gizliyeceğim incindiğimi
ne zaman gerçekten sevmeyeceğim karşımda ki insanları
ne zaman gerçekten öğreneceğim önemsememeği şu yaşadığım aptal yaşamı
ne zaman gerçekten saklayabileceğim içimdekileri
ne zaman gerçekten kendim olmaktan kurtulabileceğim?

çok mu ileri gittim?
hayır hiç sanmıyorum.

anlatmaya değmeyecek kadar az hissettiğim zaman tanışın benimle
o zaman korkmayacağım hiçbirinizden

işte
o halimi görmek istiyorum bir an önce
o halde olmak istiyorum bir an önce!

paylaşmayı sevmiyorum;
bir süre sonra umursamaya başlıyorum çünkü
mesela şuan yaptığım şeyi de umursayacağım
paylaşmak deniyorsa tabi buna,
herneyse

inadına köreltmekse duyguları ve diğer herşeyi
yapmaya devam edeceğim bunlara
çünkü hiçkimse için yapıyorum bunları
yani kendim için yapıyorum.
kimse beğenmesin umrumda değil
herkes beğensin o da umrumda değil.
ben öğrendim çünkü
herşeyi egoları için yapan insanların eninde sonunda yalnız kaldığını.

sanırım paylaşım canımı yakmadığında anlayacağım paylaşımın amacını

ne zaman öğreneceğim acaba?
daha çok var mı ki?

Perşembe, Mayıs 18, 2006

Pazartesi, Mayıs 15, 2006

Yalnız, yola çıkmadan şu Piyer işini de sağlama bağlamak istiyordu. Doğrusu aranırsa, Piyer, şu son günlerde evden dışarı hiç çıkmamıştı; Vasiliy'in evinden dışarı demek istiyorum, orada kalıyordu ya. Pek de acayip davranıyordu, içi içine sığmaz bir hali vardı. Elena'nın yanında dut yemiş bülbüle dönüyordu...birine abayı yakanlar sevdiklerinin yanında hep öyle olurlar ya. Ne var ki, daha ona 'seni seviyorum' dememişti.
Lev TOLSTOY Harb ve Sulh

gerçekten böyle midir?
yoksa konuşacak birşeyinin olmamasına giydirilen bir kılıf mıdır bu?

yalnız otobüs yolculuğumda bunu düşündüm hep;
bir sonuca varamadım.

neden bu kadar hüzünlü olduğuma ve neden buraya bu yazıları yazdığıma da bir anlam bulamamaktayım.

ama sanırım her zaman ki gibi söyleyecek sözlerimin olmadığına inandırmaya başladım kendimi;
bu bende itici güç olmasına rağmen anlık saçmalamalara ve üzüntülere neden oluyor.
kasmamak lazım der büyüklerimiz.
kasmadığın zaman her şey daha yolunda olur derler.
ama yine de benliğimi rahatsız etmekten kendimi alamıyorum,
neden zor hissediyorum herşeyi bu kadar?
iki kelimeyi kurmak evlendirip cümle yapmak bu kadar kolayken benim için
neden manifestomun 2. maddesini hatırlıyorum durmadan ve neden bu kadar rahatsız oluyorum böyle olmaktan?

lanetledim kendimi yalnız otobüs yolculuğumda Elgar 'ı dinleyerek

yine ben, ben olmaktan çıkıyorken,
kim tutacak beni kendimden başka?

o an vizörüm yanımda olmalıydı ki
o kırmızı ışıkların
dağalışıyla kendi parçalanmamı
anlatmalıydım kendime.
ve aslında o ışıkların dağılışına
otobüsün kirli camlarının neden olduğunu
ya da bakış açımdan ileri geldiğini
anlatabilmeliydim.
abartmaya başladım yeniden
diye düşünürken
belkide olmasını hiç
beklemediğim şeyler gerçekleşiyor
ve abartmak
hayal kurmak istiyorum!

ama şahsi manifestomun 14. maddesine göre bunu yapamam.
hayal kurmak ve o hayalleri yaşamak yerine
gerçekten yaşamaya karar verdim ben.

ve tüm sonuçlar bunun doğru olduğunu gösterdi
şimdilik.

kötü kalpli olmamayı ya da
fesat düşüncelerden kurtulmayı da başarırsam
(napayım ama 'hanım'a çekmişim)
işte belki o zaman daha iyi bir insan olmayı başarabileceğim.

yaptıklarımdan pişman olmamayı 8. maddede bastıra bastıra söylesemde
öyle düşündüğüm için pişmanım..
özür dilerim.

Pazar, Mayıs 14, 2006

Anlamadığımı sandığın şeyler yüzünden belki böyle üzülmüşümdür.
Korktuğum şey de işte buydu ki gerçekleşiyor sanırım.
Dert olmayacağını düşündüğüm onca şey
onca anlamsız dediğim tümce
gelip başıma üşüşüyor.
kendimi tam olarak şey gibi hissediyorum
uçan yalpalanan bir uçurtma ki asla bir iple birine ya da bir şeye bağlı olmadı

İNANIN BANA Kİ ASLA BİR YERE YA DA BİR ŞEYE AİT OLMADIM BEN!!!!
Kitsch; insan varoluşunda temelden kabul edilenemez olan herşeyi kapsamı dışına atar.
Varoluşla kesin olarak uzlaşmanın önerdiği estetik ülkü, bokun reddedildiği ve herkesin bok yokmuş gibi davrandığı bir dünyadır. Bu estetik ülkünün adıdır kitsch.

six feet under:
tüm gerçek sanatçılar aklını kaçırmıştır.
mükemmel bi dizi.

Cumartesi, Mayıs 13, 2006

ben niye burdayım hala ya?
işim yok mu benim?
niktır ya,
bu konuşma sonsuza gider benceki, bu bir konuşma değil!

merak sürükleyen buralara beni,
hatta belki anlamlandıramadığım duygularım.
artık düşünmüyorum duyguları
sadece yaşıyorum ama sanırım o duyguların peşindeyim sürekli
nereye sürüklerlerse, ordayım.
şu an mesela burda olmak istemiyorum,
başka bir yerde olmam gerek ama nerde??
bilmiyorum.

tam bir günümü harcadım, 24 saat bu boru değil.
ne oluyor bana? kullanmadığım saatlerimin parasını kim verecek?
gidip sıraya girmek istiyorum, beklemeyi seviyorum.
ödül falan yok sonunda ya
beklemek ve bulaşık yıkamak iyi geliyor bünyeme
eskilerden biri başka şeylerde iyi gelir aslında ya,
sen bilmiyorsun demişti.
doğru demiş,
sokakta gezmek; insanlara bir vizörden bakarak 'an'ları anlamlandırmak;
bu da iyi geliyormuş bünyeme.

aslında belki de anlamdırmıyorum ben onları,
sadece
yitip giden o saniyeden iz olsun istiyorum elimde
sadece öyle bir anı.
bilmiyorum.
sadece
bunu yapmak istiyorum işte, başka bir şey değil.

ayşe'nin de dediği gibi bu konuşma sonsuza gider...:)
alışılmadık şeyler yaşıyorum belki şu sıralar
ama nedense rahatsız etmiyor beni eskisi kadar bilinmezlik fln
yeterli boyutlara ulaşırsam sakin sakin yazıcam herşeyi
ama daha deil

beklemek sanırım alın yazım,
ne kadar deiştirmek istesem de olmuyor
ha bide mesela bunları neden buraya yazıyorum onu da bilmiyorum
sanırım ders çalışmamak için ve belki de hayatımda ilk defa sorumsuzluğuma kılıf uyduramamaktan rahatsızlık duymadığım için..
belki şimdi daha az acı çekiyorum bazı şeyleri daha az hissediyorum ama
mutluyum
evet evet bana tuhaf gelen bu; ilk defa mutluyum

yalnızlıktan korkmadan
denklanşöre basarken beğenilme derdine girmeden
kim ne dicek acaba diye düşünmeden
istediğimde yukarıdaki paragraftaki kadar çelişen cümleler kurabilerek
ve bunları anladığını sandığım dostlara sahip olarak yaşamak
mutlu olmama yetiyor
evet kendimi hale sevmiyorum ama olsun mutlu olmam için kendimi sevmem gerekmiyormuş
gerçekten öylemiymiş?
bilmiyorum
şimdilik bu bile yeter bana

daha düzgün şeyler yazabilmem için sanırım zamana ihtiyacım var
evet evet var!!