Pazar, Ocak 25, 2009

'' Kızaran nara benzersin, dalın tepesinde;
En yüksek dalında unutulmuş, bir ağacın.
Hayır, unutulmuş değil, yetişilememiş. ''

Çarşamba, Ocak 21, 2009

kapanmış binlerce kapının ardında konuşulmuş onca kelime
birbirine değmiş onca el
unutulmamış onca arayış
tatmin olmamış onca ruh
denenmiş onca tehlikeli oyun
samimiyetsiz onca duygu
güvenilmemiş onca insan...

içinden geçenleri bir çırpıda kağıda dök deseler;
günlerdir aklımdan geçen bu cümleleri yazardım o kağıda.
umursamazdım kimler okumuş, kimler önemsemiş, kimler alınmış.
duygusuzluğun verdiği, bünyedeki ketumluk bunu yaptırır adama çünkü.
duygularınla bir olup güvendiğinde,
aldığın karşılıkla uğradığın hayalkırıklıkları
saldırmanı meşru kılar karşındakine..
kendi vicdanında haklısındır,
haklılığın bir anlamı varsa tabii...

çabaların anlamsızlaşır gözünde,
arayışında harcadığın enerji boşadır
karşındaki aptaldır.
senin vardığın sonuçlara hala gelememiştir belki,
belki de evet belkide yalancıdır.

oysa kendi kendine inandırdığın o 'imgeleme' sahip olmak istemişsindir.
kafanda kurduğun o 'imge insanına' sahip olmak istemişsindir.
karşındaki o olsun istemişsindir.
yaşamanın anlamı o olsun, artık bir anlamı olsun istemişsindir.

karmaşıklaştırırsın her şeyi;
hem o imgelemden kopamazsın, hem insanlarla beraber olamazsın,
her şey hemen olsun, tatlıya bağlansın, netleşsin
imgelem canlılaşsın istersin.
karmakarışık olur bünyen.
duyguların hafifler,
'O, 'O' değilse; suçlu odur yahu' dersin
çıkarsın işin içinden.

içinde kurduğun ve devamlı yükselttiğin duvarlarla bağdaşmayan her benlik
yanlıştır!

Oysa aşık olmak karşındakini olduğu gibi kabullenmek değil midir?
değiştirmek, imgelemine uydurmak niye??
konuşarak anlaşmak değil tabir etmeye çalıştığım şey,
karşındakini olmadığı biri gibi yapmaya çalışmak.
olmadığında çekip silahını vurmak,
sensin suçlu diyip işin içinde sıyrılmak.

kalbim ağrımıyor bugün, hissetmiyorum hiç bir şey . . .

koca bir sokak boyunca
ve bilmediğim bir sokak boyunca
elimden bir rüzgarla uçuşmuş
iskambil kağıtlarımı toparlıyorum şimdi.
anlamsız yaptığım,
oynamaktan vazgeçtik çünkü.
ne pişti, ne papaz kaçtı, ne sinek yedili,
istemiyor canımız
sadece tüm eli toplayabilmeliyim bu aralar,
eksizsiz olmalı
jokerler dahil tekmili birden ellerimde olmalı.
yoksa bir daha oynayamam.
oynayamayız.




Pazar, Ocak 18, 2009

sessizlik istiyorum sadece, şimdi.

beynimin bana oynadığı oyunlardan sıkıldım, her gün.

kalbimi her açışımda, yalnız olduğumu anlmaktan bıktım, dün.

istemek mi?
sahip olmak mı?
kader birliği yapmak mı?
özgürce dolanabilmek mi?
bu soruların karmaşasından, ve hepsini birbirine karıştıran aymazlıktan, daraldım; bu yıl.

oysa sadece sevmek-sevilmek istedim,
aşkı dile getirmeden, kırılmaktan korktuğumdan belki
belki duvarlarımı artık çok dik ördüğümden
'cool' olmakla itham edildim.
oysa sadece bir kedicik olmak
o kedicik gibi atlayıp zıplamak, heyecandan yüreği ağzında yaşamak
merak etmek önüne gelen her şeyi
patilerimi savurmak, biraz yakıp yıkmak, biraz inşa etmek
bazen uslu uslu uyumak, bazen miyavlamalarımla mahalleyi ayağa kaldırmak istedim.

tercih oldu bu, tercihim samimiyetsizlik oldu sanırım.
ne istediğini bilememek oldu.
akılda kalan soru işaretleri konuşulmadı, konuşulduğunda anlaşılamadı.

şimdi; yalnızca sessizlik var yüreğimde.
o kadar sesli kahkahalar atamıyorum, yüreğim dayanmıyor. yarısında kasılıp kalıyorum.
kasılıp kalmalarım gibi, bu da her şeyi çok ciddiye almaktan.
'ne olacak ki, 2 haftalık ilişkiler listene yenisini eklersin' diyebilmek
yer geldiğinde, anlatılan her şeyi uslupsuzca yüze vurabilmek
karşındakini darmaduman edeceğini bile bile aldırmamak gerek oysa şu kısacık hayatta.

'cool''luğunun ardında
kısılmış bir ses var şimdi
yalnızsın sen.
uğraşıp durma.
hayalkırıklığı yaşayıp durma
yeter
diyor.
duymuyorsun onu
duygularını sere serpe
güvenerek yayıyorsun ortaya
oysa saklaman gerek
yeri geldiğinde rol yapman gerek
çünkü buralarda
gerçek samimiyet,
malesef bu demek.