Pazartesi, Temmuz 06, 2009

bugün öldüm ben.

içimdeki yarık genişledi ve sonunda beni de yuttu. karanlıktayım. yere düştüm, kapaklandım. öldüm.

sela okunuyor, duyuyor musun?

her sabah duş almalarımdan farklı bu sefer su. sanki ılık. suyun bu kadar hızlı hareket ettiğini bilmezdim, oysa o kadar durgun ki. gözeneklerime işlemiyor su, içime işlemiyor. kayıp gidiyor, ılık.

beyazdan nefret ediyorum. evet hala nefret ediyorum.

herkes karşımda durmuş şimdi, dimdik ayakta herkes. birşeyler mırıldanıyorlar kendi aralarında, duyamıyorum. ne çok sevenim varmış, yalancıktanda olsa ne çok gelen var. tuzlu tuzlu soluyorlar, susuyorlar. mırıldanıyorlar. hiçbiri tanıdık gelmiyor artık bana. hepsi yalan sanki. kızarıklıklar gerçekten göze çarpıyor oysa. burun ve göz çevresinde.

işte denize bakan bir köşe. ohh sonunda. bozkırda değiliz. burayı hatırlıyorum, her haftasonu önünden geçerdik buranın, kampa giderdik. ne kadarda küçüktüm, heyecan doluydum.kumlarla oynayacağım için hızlı hızlı atardı kalbim, belki arkadaş edinirdim,
kesin!
yeni arkadaşlarımla oynardım, denize girerdik belki. eğer annem zorla sokmazsa.
konuşamıyordum daha sanki, ama kızgındım herşeye. doğduğuma kızgındım. sevilmemekten sıkılmıştım. daha 4 yaşındaydım. farkettim.

toprak havalanıyor şimdi. tozudu biraz. nemli ılık bir rüzgar esti. ahh tanrım ne kadar güzel bir yer burası. deniz, toprak. yağmurda yağar mı acaba bu akşam, hani Ankara'da her akşam 5'ten sonra yağan memur ıslatanlar gibi? yağsa ne güzel olurdu.

tahtıma yerleştim şimdi işte. ufacık bir yer açılmış bana özel, ilk defa bir yere tam olarak sığıyorum, ne küçük ne büyük, tamtamına benim işte. istediğim gibi yumuşak toprak, hafif nemli, serin.

toprağın bu kadar yavaş hareket ettiğini bilezdim; hala kapamadı yaralarımı. ama gözeneklerden bu kadar çabuk içeri sızdığını bilmezdim. dindirdi acımı. yarıklarımı yamadı. kapattı.

bugün öldüm ben.

çingeneler kadar korkusuzum bugün, ilk defa! herkes benden koşar adım kaçıyor işte. yağmur başladı çünkü. safi yalnızlığım boşaldı.
hep ben kaçardım insanlardan, kaçıp kendi kabuğuma saklanırdım. şimdi yuvamdayım işte. düş yok, kırıklık yok, nefret yok, sevgi yok. duygu yok burda, içimi kıyan, dehşete düşüren acı yok.
korkmuyorum işte, sokakta çingeneleri gördüğümde hep duyduğum o hayranlık var, kendime, ilk defa. fütursuzluk, sorumsuzluk, saflık, neşe. duyamasamda hiçbirini bu bedenle, aklım sanki anlıyor. kavrıyor. bilinçaltı mı bu? hmm sanmıyorum.

görmezden gelmek, alaya almak, hakaret etmek; şimdi bunların içleri açılıyor bana. insanların o büyük hırsları dökülüyor önüme, nedenleri... evet belki de günah dedikleri.
kendini varetme adına, kendini yüceltmek adına yaptığı oyunlar insanoğlunun; kahretsin çok net artık. acıyı duymasamda, gözyaşı döküyorum hala bencilliğe, özgeciliğe. zihnim tekliyor artık, sanrılar görüyorum, biraz gökkuşağı, biraz dondurma, biraz bıçak, biraz internet. gördüğüm filmler karışıyor birbirine, ben oynuyorum hepsinde, duyduğum melodiler karışıyor benim orkestram çalıyor...
hiç olmadığım kadar benim. boşa geçirdiğim tüm zamanlar; hayatım oluverdiler. hiç olmayan. tatmin olmayan bu beyin susuyor şimdi. derin bir ben imgelemine gömülüyor. hiç zevk alarak yaşamadığım bu hayatın, keyfini görüyor. tekrar yaşıyor sanki. bulanık yalnızca herşey. hep olduğu gibi. gözlüklerim yok belki ondan, ölüyüm ben, hiç olmadığım kadar, belkide ondan.

bugün öldüm ben. evet evet bugün.

d.