Salı, Temmuz 27, 2010

Otobüse binip geri dönmek için can atıyor olmak gibiydi.
Karşındakini dinlemeden devamlı konuşmak kadar yıkıcıydı sanki.
Yatak toplarken belini incitmek kadar can sıkıcı mıydı
yoksa denizde ayağına kramp girmesi kadar can yakıcı mıydı; tam olarak bilemiyorum.
Deniz yatağında sıcağın alnında saatlerce kalmış kadar kızarmış mıydı tenim sezemiyorum.
Yeni ayakkabının ayağını vurması sonucu ayakkabıyı giymekten mutsuz bir kadın gibiydim.
Seni her öptüğümde duyduğum boşluğun yankısı;
çok uzaklarda yağmurun yağması kadar doğal geliyordu bana.
Henüz delirmedim, henüz bir şey hissetmedim
herşeyin 'seninle' alakalı olmasına daha içerlemedin(m);
kaderime dil döküyorum ben şimdi.
Her sene; koca bir populasyondan seçtiğim 'tuhaf insan' yüzdesinin büyüklüğünü, standart sapmasını ve varyansını hesaplıyorum.
Evet; gerçekten dehşete kapılıyorum.
Farklı zihin akışı yolunu takip etmekten, bunlara uymaktan, uydurmaktan, sıkılmaktan, daralmaktan dolayı geçici olarak kapattığım kendimi.
Düşünmeyeceğim, yorulmayacağım.
Seni dinlemek Allahın emride beni dinlemen bir lütufmuş sanki bebek; Bir 'y' kromozomunun bu kadar fark yarattığını bilemezdim. Bilemedim; ''Beğenmek'' sadece sevişmekmiş, aşk zaten hiç olmamış, sevgi: Herkesin sevgilisi. Bencillik ne menem bir şeymiş arkadaş. Kapitalizm; emperyalizm, kanımıza işlemiş. hep bir hakimiyet hep bir istek hep bir ben ben ben hep bir para para para.

His yoksa... dedi iso; his yoksa çabada yoktur diye tamamladı. zaten erkekler çabalamaz dedi. hislerinin peşinden giderler diye tamamladı sözlerini.

Aydınlık geldi dedikleri. Bu kadar ne için kasıyorum diye sordum; sesli düşünmüşüm. Bende anlamadım dedi iso.
Haklıydı.

His yoksa..