Cumartesi, Haziran 17, 2006

Çarşamba, Haziran 14, 2006


çok çok yorgunum ben

tatil yapmam lazım artık tatil hazırlıklarından yaz muhabbetlerinden şimdiden sıkıldım çok
napayım kış insanıyım ben

yaz gelince tüm enerjim bitiyor, yaz uykusuna yatıyorum resmen

ama en çok Ankara'dan gitmek canımı sıkıyor
çünkü geldiğimde burayı bıraktığım gibi bulamayacağım.
Deryam gidicek taaa Fransalara..
geldiğimde burda olmayacak

sırf bu yüzden belki de ayrılmak
buradan gitmek istemiyorum,
yaz gelsin istemiyorum
şu rahat geçen haftamız bitsin istemiyorum..

ÖZLEMEK İSTEMİYORUM

ama çok özleyeceğim onu
ruh eşim o benim
deryam benim
seni çok seviyorum.

Pazar, Haziran 11, 2006

ahhh bu hayat çekilmezzz
ahhh bu hayat çekilmezzz
sen olmazsan canıım
ahhh bu çile çekilmeeeezzz...

çok seviyorum erol evgini bee!

Pazartesi, Haziran 05, 2006

s.s'nin 6_v2B sini dinlerken düşündüm.
her şeyin belki gene aynı olduğunu,
soramam da kimseye.
kafam karıştı,
ayarım tutmadı,
gene ayar yapmak sanki uzun zaman alır,
neden olmadı anlamadım,
oysa her şey iyiydi-miydi?-
kandırıyor muyum kendimi?
hayır abarttım gene.
hislerimi öldürmek mi gerek?
hey !
bırakma beni desem,
saçmalarım di mi?

uyuyamıyorum ve uyumak istemiyorum geceleri,
sabaha kadar sonmuş gibi içiyorum sigaramı,
son defa görüyormuş gibi inceliyorum karoları,
öleceğimden değil ama ya da ölmek istediğimden değil.

nedensiz .

makas olamayacağım mı koydu diye düşünürken kendimi bulduğumda
asla olamayacağımı anladığımda
aslında
eksik belki de bu diye düşündüm.
kemiklerimize işlenmiş 'o' şahsı bulma güdüsü!
nerde kaldı anarşizim
doğa çağıran
koşmak lazım.
daha olmadığını, olamayacağını sandığım şeyler için
'yapmak lazım' demek lazım,
ama bunun için çaba lazım.
çaba 'o' adamda gizli dediler
bulmak mı lazım?
peh
kötü cümlelerle kırmak mı lazım?
tamir görmekten yıpranmışım.
inanmıyorum artık Türkan Şoray'a da
hani bizim fakir kemancı?

sadece bir bok beceremiyorken şu hayatta
bari düzgün bir 'hatun' olmayı becerebilsem diyordum,
en baştan olmuyormuş bu zaten.

ama kıyaslamıyorum kimseyle kendimi.
mükemmel insanlarla benliğimi kıyaslayıp,
başarıya ulaşmak için gerekli çırpınışların,
mutsuzluktan başka bir şey getirmediğini bilecek kadar yaşlandım.
böyleyim ben.
değişmeyecek ne ben ne de sen.

boş işler belki de bunlar
bilmiyorum.
ama çözmeden çemberin içine dalmak
nasıl olur?

gerçekten bir karar mı vermek lazım?
beklemek, devam etmek?
ilgi vermek, vermemek?
aramak, aramamak 'o' yu?
inanmak, inanmamak 'o'ya?
seviyorum seni demek
verir mi cevapların hepsini?
Petrarch' a sormak lazım.

Cumartesi, Haziran 03, 2006

.. Bu gezi küçük kızı iyice afallattı, çok değiştirdi. Burnu, yırtılmış kızlık zarı gibi açıldı,oradan beynine binlerce rengin spermi yüzdü. Artık macunları, kınaçiçeklerini, uzaklardaki tüccarların getirdiği özel kokuları kokladıkça aklından binbir türlü şey geçiyordu: tapınaklar, saraylar, kaleler, esrarengiz duvarlar, halılar, tablolar, mücevherler, içkiler, ikonalar, ilaçlar, boyalar, etler, tatlılar, şekerlemeler, ipekler, pamuklar, cevherler, parlak madenler, yiyecek, baharat, müzik aletleri, fildişi hançerler, fildişi bebekler, maskeler, çanlar, oymalar, heykeller(kendisinin on katı boyunda), yırtıcı hayvanlar, leoparlar, tavuskuşları, maymunlar, beyaz filler, kulaklarında dövmeler, atlar, develer, prensler, mihraceler, fatihler, gezginler(haşmetli bıyıklarıyla Türkler ve o cenaze gününde kendisiyle dost olan yabancı kadar soluk tenli Yunanlılar), şarkıcılar, fakirler, sihirbazlar, akrobatlar, peygamberler, bilginler, rahipler, deliler, bilgeler, ermişler, mistikler, hayalciler, fahişeler, dansözler, fanatikler, şairler, hırsızlar, savaşçılar, yılan oynatanlar, putperestler, geçit törenleri, idamlar, düğünler, baştan çıkarmalar, konserler, yeni dinler, garip felsefeler, ateşler, hastalıklar; sayılamayacak kadar korkunç şeylerin görkemi ve inanılmazlığı hep karşısında kıpırdanıyor, akıyor, sarsılıyor, karışıyor, boşalıyor, dönüyordu. Geniş, girift, tükenmez, sonsuz.
PARFÜMÜN DANSI/ TOM ROBBINS