Pazartesi, Temmuz 31, 2006

picassonun da dediği gibi yıkmadan yapamaz insan.
kendini her defasında yıkacaksınki yeniden bir kendin yarat.
devamlı değişimin amacı da budur belki
sürekli yenilenme
kendinden yeni kendinler yaratma çabası.
sonra da ardına bakıp nerelerden buralara geldim demek belki
egoyu parlatmak.
gerçekliği kendine ait gözlüklerden görmeye başladıktan sonra belki aramıyorsun yeni kendinler,
egon umrunda olmuyor kimse inanmasada.
değer verme yargıların tutukluk yapmasa mesela
arada
mevlevihanedeki kadar huzurlu olacaksın daima.
osmanhamdibey yokuşunda yürürken biz;
dedim kendime
neye üzülüyorum?
kime üzülüyorum?
neden üzülüyorum?

sonrada dedim kendime ;
hiçbir şey sandığın kadar zor değil.
bırakırsın,ayrılırsın,özlersin,seversin,aşıkolursun,beklersin,gidersin,
çekersin,
parçalarsın,koparırsın,dağılırsın,dağıtırsın,çalarsın,
söylersin,kapatırsın,açarsın,dalarsın,sevişirsin,dinlersin,
konuşursun,içersin,yazarsın,okursun..

sakin ol,
sinirlenme,
anlamaya çalış,
değer verdiklerin değer vermiyorsa;
en azından sana öyle gelmiyorsa
zamana bırak kalbini
parçalanma iki dakka
bak nasıl değişiyorsun!
nasılda anlamaya başlıyorsun.

yık gerçeklerini
yenilerini yap
kimseyi dinlemeden sadece kendin olmaya bak.

Cuma, Temmuz 21, 2006

aslında hiç birşey sandığımız kadar zor değil.

Pazartesi, Temmuz 17, 2006

söylenmeyecek sözlerle bozduğun zaman an'ı, geri alınması zor nefreti kazanırsın.
boşversen de herşeye ,sonradan pişman olsan da ya da
artık anlaşılması gereken anlaşılmıştır. görev tamamlanmıştır.
bazı şeyler olmaz zorla, zorlamamak lazım.
bazı genlerde yazmaz işte anlayış, anlamazdan gelmekte sende yazmayınca ya da
olmuyor zorla, zorlamamak lazım.
bana mı öyle geliyor olması lazım?
aslında değil biliyorum; zorlamaya çabalıyorum, olmayınca da kendikendime seviyorum.
'hem bana mı seviyorsun ki?' demiş penguenimiz.
yeteneksizliğimin sonundaki karanlık yiyip yutarken beni
hala şu onların seksten başka şey düşünememesine şaşıyorum.
parçalamak, karelemek, parçapinçik etmek yetmediyse bünyene
sadece bunları yaparken aldığın o küçücük ama gerçek mutluluğa sevin.
yapma böyle; çevrene rahatsızlık veriyorsun,
kalbini yeni yapıştırdım, kurumadan alıp gidiyorsun,
hey!
nereye gidiyorsun, gene o saçma cümleyi kurup 'bilinmeze' deme bana!!
kendi kendine söyleyip durma;
bağır!!!!
içindeyim ben senin
hani durdurmaya çalışsanda konuşmaktan vazgeçmeyen kafandaki o ikinci ses! benim o işte, benim.
ortaya çıkan arada toparlayan parçaları,
birleştirmeye çabalayan ama hep kaybolmuşları arayan.
sonunda küçülerek kaybolan.
sevgi bu kadarsa ve sevgiden anlaşılan iki akrobasi hareketiyse ya da
bırak kaybolalım beraber..

Çarşamba, Temmuz 12, 2006

sanırım birilerini bekleyemeyecek kadar
mutsuzum.
çok mutsuzum.

dün elektrikler kesikti yaklaşık 12 saat,
yemek yedik uzun zaman sonra tw izlemeden,
sessiz sakin.
çıt çıkmadan.
ne kadar da dedim uzağız birbirimizden,
ailem dediğim insanlar ne kadar uzak bana!
ağlamak istedim o an, yalnız hissettim kendimi çok,
tamam biliyorum zaten herkes sonuçta yalnızdır ama
gerçekten bu kadar uzak olmak zorunda mıyız?
bu kadar yalnız bırakmak zounda mıyız birbirimizi?

konuşmak istiyorum
paylaşmak istiyorum
hiçbir şey yaşamasamda sadece acımı belki
belki mutluluğu paylaşmak istiyorum,
dinlemek, karşı çıkmak sonunda ortak bir noktada birleşmek istiyorum.
ama olmuyor işte.

sanırım sorun artık ortam koşullarına isyan etmekten korkmamam;
eskiden evde hayır dendimi yüzüm düşer odama giderdim
hatta sormak bile
izin almak için
korkulu rüyam olurdu
bu yüzden de sormazdım,
içimde gittiğimi hayal ederdim,
ordayım şimdi
konserdeyim mesela
birazdan çıkacaklar işte,
elimde biram diğerinde sigaram
bekliyorum.

bu akşam da aynı hayalle uyuyacağım sanırım,
dışarı çıkmak çünkü bizim burda,
or*spulukla eşanlamlı,
yani
hayatlarını birgöz odada geçiren sevgili büyüklerimiz için.
benim mesela genç olduğumu ve büyük şehirde! büyüdüğümü anlamıyorlar.
anlamakta dertleri değil zaten.
hoş büyük şehirde büyüdüm de noldu?
dünyam şu odadan ibaret
Tİ.

geçen seneye kadar kabullenmiş olsam da bunu artık kabullenmek ve hayatımdan bir senenin daha anlamsız insanların aptal düşünceleri yüzünden harcamak istemiyorum. aslında artık kimse için zamanımı boşa harcamak istemiyorum. bekleyerek, anlamaya çalışarak. elime ne geçiyor ki? kayıptan başka? zaman kaybı!
bencilliğin dibi varsa ulaşacağım oraya!
sıkıldım devamlı sen ne dersin? ne hissedersin? ne düşünürsün? demekten.
ben ne istiyorum, ne diyorum, ne hissediyorum????
kimse için beklemeye, kaybetmeye değmiyor.
kaç 'dostum' için yaptıysam pişman oldum,
kaç 'sevdiğim adam' için yaptıysam..

hala ergenlik sorunları yaşıyorum kısacası.
nefret ediyorum bunu hala aşamamış olmaktan da

dün o yemekte düşünürken dedimki acaba biri ölse şu masadaki
değişen bir şey olurmuydu?
mesela konuşulmaya başlanır mıydı?
birbirine kenetlenen aile görüntüsü verir miydik ?
pişman olurmuyduk 'ulaaan bak şunları yaşarken o yapsaydık' diye?

cevabı açık aslında
HAYIR
holuvut filmi değil bu.
hayatın manasız sıkıntıları bile bu kadar uzaklaştırırken insanları
büyük bir acımı, sıkıntımı bağlıcak birbirine?
hadi ordan!
ama elbet yaşayacağız öyle bir şey ve ben içimden uzaklaşmış olmamıza bir daha bakıp üzüleyeceğim.

artık buraya ait değilim bir daha asla da olamayacağım.
gitmek istiyorum,
bir an önce
neresi olursa.
geri dönmekte istemiyorum
sevmiyorum burayı,
hiçbirşeyi.

bunalım değil bu gördüğümde kendimde
mutsuzluk ve o yüce duygu olan
acı.

boğulsam da bunun içinde en azından yaşadığım hissediyorum.
acı yaşadığımı hissettiriyor,
her tür acı hemde.
hoş bir yakınım ölmedi hiç,
birini sonsuza dek kaybetmedim,
ama şuursuzca belkide
acı
yaşadığımı unuttuğum anlarımı azaltıyor.
mutluluk bünyemde pek barınamıyor işte,
özellikle burdayken.

gitmek istiyorum
bir an önce hemde.

Cumartesi, Temmuz 01, 2006

planet waves
sarı üzerine beyaz yazıyla
üçgen bir plastik üzerine
alkollüyken alınmış bir an

pena.

sol üst gömlek cebinde unutulmuş

acaba diyorum unutmamak için
arada hatırlanmak için
kaybolmak mı lazım?

pena kaybolmadı bende
ama hatırlandı mı bilmiyorum,
belki
bi ihtimal..
güzel anları konuşarak harcarım ben.


söylenmesi hoş karşılanmayan şeyleri söyleyerek uzaklaştırırım insanları(erkekleri?) çevremden.
sevilmeyi çokça haketmem bu yüzden.

ama
tek bir soru vardır belkide kafamda;
arkasından gidilecek adam bunu neden dediğimi, neden dürüst olmak istediğimi anlar
ve aynısını bana da yapar mı?

bilirim bazen ne kadar kırıcı olur bu,
ne kadar acımasızca gelir
ne kadar acı verir
ama yalan davranmaktan
alıştığımız o oyunları sevdiklerimize de,
içten sevdiğimiz insanlara da oynamaktan
daha iyi değil midir?

artık yalan birşeyler yaşamak
oyun oynamak
birilerini kandırmak
ve aldanıp
aldatılmak
istememek
demek
bu kadar
salakçaymış!

önemli olan
kendi isteklerini yapmak
dürüstlükmüş bilmem neymiş düşünmeden sadece
ama sadece kendini düşünmekmiş
yalanmış o saf ilişki denen şey!

belki çok soru soruyorum
belki çok şeyi darmadağın ediyorum
ama dinlenmeyecek ve son kez konuşulmayacak kadar
canavar biri değilim
keşke bunu hayatımdaki insanlar anlayabilse.

hissetmemek en çok istenen şey olsada
belki de ruhunu inkar etmektir.
ben acı çekmeyi hala en yüksek duygu sayıyorum ve
acı çekmediğim o az zamanlarda mutluyum diyorum.

acı çekmek
mutlu olmak
en çokta sevmek
bana yaşadığımı hissettiriyor
hani psikolojik tanı konursa konsun bana
ben böle olmayı kabullendim artık

çevremdekilerin gitmesine
birşeyleri bahane edilip gelinmemesine
ve
hep 'onların' peşinden koşulması gerekmesine
alıştım artık

kalbim devamlı ufalanırken,
anlatmaya çalışmak kendimi ne kadar da boş geliyor

şimdi anladım ki anlatmaya çalışmak için
olayları kolaylaştırmak için yazıyorum buraya
ama kimse için yapmıyorum bunu
sanırım artık sadece kendim için yaşamayı kıvırmaya çalışıyorum.

hislerde gidecek birgün
ama zaten çok yaşamayacağım.