Salı, Şubat 21, 2012

Bugün, "çalışma ahlakı" üzerinde ahkam kesmek istedim.

yapamadım.

Çalışmadan geçen uzun günlerim var ve ben kendimi ahlaksız hissetmiyorum.
Bir sorun var, görüyorum.
Ama bu gerçekten bir sorun mu o kadarını bilemiyorum.

İnsanın mutlu olduğu şeyleri tembellik olarak değerlendiriliyorsa eğer, çözüm mutsuz olmayı mı seçmek yoksa tembelim ulan mı demek? Tembelim ulan dediğinde hissettiğin vicdan azabı mesela, tam olarak ne işe yarıyor? ya da çalışmanın sonunda ne tip bir 'ödüllendirilme' yapılıyor? Evet insan ödül bekliyor. Çünkü, çok üzgünüm, "sistem" böyle ilerliyor. Ödüllendirmeyi kaldırdığında (doktrinlerim vol. 12: ihtiyaç duymadığın hiçbir şey alma, mutsuzsan mutsuzsundur kendine birşey alarak üstünü boyama) içi boş sistemimizin yerine yeni bir sistem kurman gerekiyor. Kurduğunda ise, sanırım daha çok tembelleşiyorsun, yani en azından benim sistemim de öyle oldu. Sonra enerjini yeni sistemine harcamak yerine, eski sistemler bütününe dönüyorsun. Doyumsuz bir açlık, alma isteği, yeme isteği, oburluk. Sonunda alabilirliğin arttıkça (hayatının 8 saatini bir işte çalışarak geçirdikçe, para kazandıkça) amaç ödüllendirmekten çok, kendini mutlu etmeye varıyor. Bana hüzünlü gelen bu işte, sonunda bu kısır döngüde mutsuzca kısılı kalmak. Çalışmaktan değil, ödül kısmından haz almak. Öğrendiklerinden çok, alacağın 'yeni' bir şeyden (bu illa madde olmak zorunda değil) mutluluk beklemek, ve sonunda onlarsız mutlu olmayı başaramamak.

Ben mutsuzluğumu kendime yeni diziler bularak ve yeni karakterleri içselleştirerek yeniyorum (mutsuzluğu yenmekte neyse). Sanki yeni insanlarla tanışıp onlarla vakit geçiriyorum. Tanışıyoruz, aşık oluyorum, seviyorum, yeri geliyor ağlıyor, gülüyoruz beraber, kızıyoruz, korkuyoruz... Onlar benim yeni arkadaşlarım oluyor, onların dizi hayatları benim yeni evrenim oluyor. Popüler kültür içime işliyor, devamlı Onlardan konuşmak istiyorum.

Sonunda sıkılıyorum, ya da diziler bitiyor. Ben hayatıma yeni birşeyler katıyorum. Yeni diziler, yeni karakterler... Mutsuzluğuma merhemler arıyorum, tembelliğime nedenler...

Diziler için harcadığım mesai ile kitap yazar, evlenir iki çocuk yapar, üstüne bir dünya seyahati yapardım
Oysa yazdıklarımın türkçesini düzeltmek için bile bir çabam yok. Malesef, umursamıyorum.
Ama mesela, konuşmak isterseniz; Battlestar Galactica olur, Buffy the vampire slayer olur, True blood olur, House M.D olur, Supernatural olur, Avatar olur, Dexter olur, HIMYM olur, Angel olur, Big bang Theory olur, Game of thrones olur ve izlediğim ama saymaktan korkutuğum diğer birçok dizi olur; bölümlerden, karakterlerden, duygulardan konuşabiliriz. Hiç zorlanmadan saatlerce konuşabiliriz...

Hayatımın 'değerli' zamanını benim olmayan hayatları ve gerçek olmayan insanları izleyerek geçiriyorum. Ve bu beni mutlu ediyor.

Problem?

3 yorum:

iç ses dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
iç ses dedi ki...

‎'İnsanın sevmediği bir işi yapması- (yapmak zorunda bırakılması)- ahlak dışı değil midir?' diye sorgulamış bir yazar da kitabında. Bana kalırsa evet, ahlak dışı.
O halde kendimizi mutlu etmeye çalışırken niçin ahlaksız hissedelim ki kendimizi coi?

Unknown dedi ki...

demetim, deliler gibi çalışıyorum, bize o ahlak duygusu aşılandığı için, kaytarmıyorum mesela, elimden gelenin en iyisini yapıyorum.

çok sevmediğim bir işi yapıp, o işten para kazanıyorum, ama sırf para kazandığım için o işin hakkını vermeye çalışıyorum. haksız bir kazançla deliler gibi kazananlara inat, kazandığımın hakkını veriyorum,çünkü böyle kodlanmısım ben elimde değil...

o bahsettiğin dizileri izleyecek ne yazıkki vaktim yok, inanki çok üzülüorm HIMYM'i falan takip edebildiğim için...bunca satırı neden yazdım biliyor musun, tam da senin yaptıklarının tersini yapıp gene de mutlu olmadığım için.

arbeit macht frei değil arkadasım, sakın öyle sanma. öyle sanıp kendini de üzme.

hayatta gerçek sandıkların ne kadar sanal aslında, ne kadar yalan dolan hayatlar yasanıyor, sen de milyonlarca yıldır vampirleri izliyorsun çok mu yani...