Pazartesi, Aralık 01, 2008

makinaların çalıştırma düşmesine basmak kadar kolay olsa bir şeyleri başlatmak keşke,
bitirmek ya da. ya da iptal etmek yaşananları.
bulaşık makinama baktım uzun süre. ne güzel dedim hayatımın yarısını kurtarıyor zaman olarak. ama o zamanda ne yapıyorum ki ben?
durmak istiyorum, durdurmak istiyorum bazen zamanı. şimdi bunu yapmalıyım, ama yapmak istemiyorum. o zaman nasıl bir plan çizmeliyim diye sormak istiyorum zaman aralığımda.
cevabını bulana kadar da bir daha başlamasın zaman.
çok şey istiyoruz, o istediklerimizde en iyi olmak istiyoruz. egomuzun süper egoya fırlamasını bekliyoruz, durmadan iletişerek anlatmak istiyoruz kendimizi. nerde duracağız? nerde bitecek bu arayış, iç huzurumuzla nerde sade sade yaşayacağız. eğer cevabı hiç bir zamansa; iç dinamiklerimizi ayarlama, benliği geliştirme çabası neden? daha iyi bir seviye yoksa, son seviye hiç yoksa birilerinden üstünüm durumları neden bu kadar çok etrafta??
insanları etrafımdan uzaklaştırma ihtiyacım belkide bundan kaynaklı, bu soruları soran ve sormaktan hoşlanan, bir barda bu sorular sonucunda kah gülen kah hüngür hüngür ağlayan insanlarla bir şeyler yaşayabilmek istiyorum. ne katacak bu bana sorusu sonucunda yaptığım, otomatiğe bağlanmış bir 'ilerleme' anlayışı değil. belki bu yüzden yanlış anlaşılıyorum. sanki yüzümdeki maskem fazla kaba. durup değerlendiren, 'hmm bu insandan ne alabilirim acaba?' sorusunu soran bir tip. hiç öyle olmasamda-en azından bunu biliyorum ben- böyle etiketleniyorum. oysa tek derdim azıcık mutlu olmak böyle insanlarla takılırken.

sonra kapı çalıyor hep düşünürken. içeri yüzünde komik bir ifade olan demet giriyor. napıyon la sen diyor. cevap vermeye yaltenirken tam, olmuyor. yapamıyorum. yutkunuyorum. sadece uzun bir sessizlik. sonra bir çakmak sesi. uzun uzun içilen bir sigara. içeri giren demet, bende tam böyle diyeceğini düşünmüştüm diyip çıkıyor. o an nefret ediyorum gerçekçi maskemden, belkide benlik parçamdan. ama sonra yok aslında iyi biri o diyorum. gerçeklerden çok uzağım şu anda diyorum. çok çalışmam lazım, ertelediğim tüm işlerime başlamam lazım artık diyorum. internet sayfalarımı kapatıyorum. kitaplarıma dönüyorum. bana dünyayı anlatan, o çok sevdiğim kitaplarıma. sonrasında da 'neden bu kadar uzak kalmışım ben bunlara?' diyorum. sevdiğim demet bunların arasında, kafasını kaşıyan hmm diye düşünen, anlayan, anlamadığında tekrar başlayan, ertelemeyen, durumları her yönüyle düşünmeye çalışan, düzenli, tertipli demet. o demet'i çok özledim. o kadar ki artık rüyalarıma giriyor.
ve sonra diyorum kendime: acaba öyle biri hiç oldum mu ben? yoksa bu bir yanılsama mı???
sorarım sana ey yüce karınca.

Hiç yorum yok: